24 Mart 2009 Salı

Orhan Pamuk tabularımı yıkan kitap: Masumiyet Müzesi


Çok zamandır okumayı planladığım, kütüphane alır almaz hemen internetten sipariş ettiğim bir kitaptı Masumiyet Müzesi.
Okumaya başlamam ayrı bir mutluluktu doğrusu. Başlar başlamaz da fena sardı diyebilirim. Çok uzun zamandır böyle akıcı bir kitap okumamış olduğumu hissettim ya da sanırım biraz romantik komedi film havasında olan kitabı hormonlarım sayesinde daha çok beğendim. Artık hangisinin ağır bastığını bilmiyorum ama çok güzel bir kitap deneyimi yaşadım.
Orhan Pamuk'un Benim Adım Kırmızı adlı kitabını en son lise ikinci sınıftayken okumuş, açıkçası belki de o kadar olgun olmadığım için anlayamamıştım. Daha sonra İstanbul kitabını okuyarak yumuşak bir geçiş yaptım yazarın kitaplarına...Sırada Cevdet Bey ve Oğulları var, ondan da gayet ümitliyim. Oldukça akıcı bir kitap.
Gelelim Masumiyet Müzesi'ne... 1970'lerin İstanbul'u, Nişantaşı, Beyoğlu ve çevre semtleri, her kitap okuyuşumda yazarlara hayran kaldığım benzetmeler, betimlemeler, akıcı öykü, kurgunun inceliği beni kitaba bağlayan özellikler olabilir. Masumiyet Müzesi kitabını okumadan önce Orhan Pamuk'un mücadelesi çok anlamlı gelmiyordu, şimdi ben de Masumiyet Müzesi'ni ziyaret edecek ilklerden olacağımı biliyorum.
Yurtdışındaki müzeler sadece eski sanatçıların eserlerini değil, aynı zamanda yaşanmış hayatların, anıların ve onlara tanıklık eden eşyaların sergilendiği mekanları yansıtması düşüncesinden yola çıkılarak Çukurcuma'da müzenin temelleri atılıyor.
Bir ülke neden aydınlara sahip olmalılar? Çünkü Orhan Pamuk ve Sunay Akın (İstanbul Oyuncak Müzesi)gibi kişiler bizim hayal edemediğimiz şeyleri müze haline getirip sergiliyorlar, insanlara yaşanılan her anın değerli olduğunu ve onlara tanıklık eden eşyaların da bir o kadar değerli olduğunu bir kez daha hatırlatıyorlar...

13 Mart 2009 Cuma

Dot-Kürklü Merkür oyunun ardından...

Tiyatro Dot'un Kürklü Merkür oyununu en sonunda izleme fırsatı buldum. Oyun şimdiye kadar izlediklerimden çok farklıydı. Gerek sahnesi, gerek konusu gereği çok baskın bir etki bıraktı üzerimde...
Sahne Mısır Apartmanı 4.katındaki bir daire. Sahne yok, sandalyeler ve dekorla birleşik bir zemin var.
Oyunun konusu fütürist bir öyküden geliyor. Ama aslında çok da uzağa gitmemiş gibi. İnsanların ne yapacaklarını bilemedikleri bir çağda, ortaya çıkan kelebekleri içerek bağımlılık kazanmaları ve gerçek dünyayı unutmaları. Bir de tabii ki sapkınlıkları. Çok da "aman haydi canım" dedirtmeyen türden bir hikaye yani...
Oyun boyunca gerilim had safhada, sahnede olmayan öğeler bile varmış gibi hissediliyor. Oldukça dağınık bir dekor, zaman zaman gürültülü hareketlerle ödünüzü kopartma seviyesine getiriyorlar. Oyun erkek oyuncu ağırlıklı ve ses tonları da karakterlerine uygun olarak kalınlaşıyor. Her oyuncuyu gözlerim bir yerlerden ısırıyor ama tam olarak bulamıyorum nerede oynadıklarını daha önce...
Sahne tam olarak tahmin ettiğimiz sahnelerden olmadığı için oyunun başlangıcı sert bir Korn parçası ile bizi selamlıyor. Anlıyoruz ki bizi sert bir oyun bekliyor. Ama oyun saat 21.00'da başladığı için bence doğru bir seçim yapılmış. Parçanın bitmesiyle gerilim dolu (in-yer-face akımından geldiği için seyirciyi oyuna birebir katan) oyun başlıyor. Sanki kendimizi Elliot ve Daren adlı iki erkek kardeşin odalarında buluyoruz.
Geçmişle gelecekle bağlantı kurarak ne yaptıklarını, yapacaklarını bize gösteriyorlar. Oyun boyunca adrenalin had safhada bende. Oyun bittiği anda bile hala karnımdaki baloncuklar hareketli, hala öykünün içinde sıkışıp kalmışım gibi hissediyorum. Mısır Apartmanı'ndan çıkıp gerçek dünyaya döndüğümde ise, kendimi sanki oradan kurtarmışım gibi hissediyorum.
Etkisi öyle kolay kolay geçmiyor, gün boyu aklıma takılıyor sahneler... Hikayenin gerçekten de çok günümüze uzak olmadığını düşündükçe de tüylerim ürperiyor.
Bu izlediğim ikinci DOT oyunu. Oyun bende bu kadar derin etki bıraktığı için sonrasında düşünüyorum ki böyle giderse ben tam bir DOT fanatiği olacağım.
Oyuncuları ve yaratıcılarını da kendimce tebrik etmekten de kendimi alamıyorum...
Merak edenler için DoT'un web sitesi: www.go-dot.org

10 Mart 2009 Salı

Hoşgeldiniz...

Merhaba,

Daha öncelerde başladığım bir hobiydi aslında, ama maalesef bir türlü zaman bulup buralara yazamamıştım. Eskiden kalma günlük alışkanlıkları, artık gizliliğin çok da gizli olmadığı zamanımızda blog'lara taşıyoruz.
Aslında belki de kitap okumayı sevdiğim için belki de artık belli bir şeyleri ifade etme ihtiyacı duyduğum için buradan yazılarımı paylaşmak istedim.
Umarım herkesin hoşuna gider, zira kompozisyon derslerini sever, notlarını hiç sevmezdim...