24 Ağustos 2012 Cuma

Paris'te Gece yarısı

Paris'te Geceyarısı Yonca'nın doğumundan sonra izlediğim ilk doğru dürüst film diyebilirim. Bir seansta bitirememiş olsam da akıcı konusu ve samimi karakterleri sebebiyle hemencecik devam ettiğim bir film oldu.
Film Woody Allen tarafından yazılmış ve yönetilmiş bir romantik komedi.
Amerikalı ama nişanlısıyla Paris'e seyahate gelen ve Paris'i çok seven yazar Gil Pender (Owen Wilson), nişanlısının ailesi ve arkadaşları arasında kalmıştır.
Bir gece yarısı onlarla takılmak yerine şehirde tur atmayı tercih eder ve kilisenin çanları çalıp saat onikiyi gösterdikten sonra kendini eski bir araçla birlikte 1920'lerin Paris'inde bulur. Gittiği partide Cole Porter, Zelda ve Scott Fitzgerald, Ernest Hemingway ile karşılaşır. Ernest Hemingway'le sohbetinde yazmakta olduğu kitaptan bahseder. Ernest ona tüm kitaplarının Getrude Stein tarafından okunduğunu ve onun yorumlarına istinaden düzeltmelerini yaptığını anlatır.Gil ertesi gün kitap taslağını getirmek üzere Ernest ile anlaşır. Ernest ile görüştüğü kafeden çıktığında arkasına bakar ve gördüğü bir çamaşırhanedir.
Ertesi gün Gil, Getrude Stein'a kitap taslağını iletir. Orada Pablo Picasso ve sevgilisi Adriana ile karşılaşır.
Adriana çok alımlı bir genç bayandır ve Gil onunla çok iyi anlaşır.
Gil için gece yarısı Paris'in geçmişine yolculuk yapmak bir tutku halini almıştır. En sonunda nişanlısı ve ailesi de durumdan şüphelenirler.
Gil geçmiş Paris'e o kadar çok alışmıştır ki, her gece yarısı kilise çanları sırasında aynı yerde bekler ve arabaya atlayarak geçmişte yolculuk yapar.
Film harika müzikleri, Paris'in hoş atmosferi ve süpriz ünlü oyuncularıyla da ayrı bir tat bırakıyor. Adrien Brody, Carla Bruni, Kathy Bates ve Marion Cotillard gibi oyuncular filme renk katıyor.
Hoş bir DVD filmi. Evde sinema keyfi yaşamak isteyenlere kesinlikle tavsiye ediyorum.

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Venedik'te Bir Yahudi

Steve Jobs'ın hayatını anlatan kitabımı bitirdiğimde kendi kendime söz vermiştim. Bu sefer akıcı bir romanla hızlı bir şekilde kitap okuma alışkanlığıma geri dönecektim. Zira kişisel gelişim tadındaki kitaplar benimle fazla zaman seyahat ediyordu. Evdeki küçük kütüphanemize göz gezdirirken bu kitaba denk geldim: Venedik'te bir Yahudi. Sanırım adı beni cezbettiği için bu kitabı almıştım zamanında. Venedik Taciri'nde olduğu gibi Venedik'i anlatan güzel bir kitap olsa gerek dedim.
Aslında Venedik'i bu kadar sevmemde balayımı orada geçirmiş olmanın etkisi olduğunu düşünüyorum.
Velhasıl kelam, kitabıma başladım. Kitap 1545 Venedik'inde geçtiğinden, Osmanlı İmparatorluğu dönemini de yansıtıyor.
Kitabın yazarının ilk kitabı olması bakımından biraz ilginç. Ama tecrübesizliğinin aksine çok akıcı bir anlatım ve dille benim gönlümü kazandı Roberta Rich.
Kitap Yahudi gettosunda yaşayan Hanna adlı kısır bir ebenin gece vakti kapısının çalınması ve soylu bir aileden olan Katolik kontun Hanna'dan eşinin doğumuyla ilgili yardım istemesiyle başlıyor. Yahudilerin Katoliklerin doğumuna girmeleri Haham tarafından yasaklanmış, ayrıca Katolikler için aynı şey geçerli.
Tüccar olan ve Malta'da şovalyelere esir düşen eşi Isaac'ı kurtarmak adına Hanna bu teklifi kabul eder ve bilinmezliğe doğru yol alır. Doğumda yaşanan zorluklar, Kont'un ailesi ile yaşananlar ve Malta'da Isaac'ın başına gelenler film tadında beni yakaladı ve kendimce iyi bir hızla kitabı bitirdim.
Klasik konulu bir kitap olmasına rağmen çok içtenlikle yazılmış ve sürükleyici anlatımıyla, olayların heyecanıyla sizi alıp o tarihteki Venedik'e götürüyor.
Kanaller şehrini sevenlere veya akıcı bir romanla kitap arşivini canlandırmak isteyenlere tavsiye ederim.