Sezar'dan yola çıkmak...
Jül Sezar, bildiğimiz adıyla Sezar, birçok şeye esin kaynağı olmuş Romalı liderdir. Sezar'la ilgili bildiklerimiz tarihin ötesinde salatasının zengin olduğu, şifreleme yöntemi, Temmuz ayına verdiği adı olarak sayılabilir.
Bunlar benim aklıma gelenler... Elbette ki farklı birçok şeye daha esin kaynağı olmuş veya başka yönleriyle de tanınmış olabilir Sezar.
Sezar'ın bu ünlü sözünü neredeyse bilmeyen yoktur: "Geldim, gördüm, yendim (Latince orjinali: Veni, Vidi, Vici)". Brütüs'ün Sezar'ı sırtından hançerleyen grubun başını çekmesiyle Sezar'ın "Sen de mi Brütüs?" dediğini neredeyse hepimiz biliriz.
Peki Sezaryen doğum yönteminin Sezar'dan geldiğini biliyor muydunuz?
Her ne kadar bununla ilgili internette doğru bilgi bulunamazsa da Sezar'ın annesinin de doğum sırasında ilkel bir yöntemle karnının kesildiği ve Sezar'ın bu şekilde doğduğu rivayet edilir. Kaynaklar Roma İmparatorluğu'nda bu tip bir yöntemin varlığından bahsetseler bile o dönemde bu yöntemle annenin canlı kalması pek mümkün olmadığı için doğru olmadığı savunuluyor.
Sezaryen yöntemi annenin doğumunda problem çıktığı durumlarda, prematüre doğumlarda, plesenta ve annenin enfeksiyon problemlerinin olduğu durumlarda ve bebeğin başının doğum kanalına girmediği durumlarda başvurulan bir yöntem. Son yıllarda sıkla rastlamamızın sebebi hamile bayanların normal koşullarda hamileliklerini geçirmemeleri. Kendimden örnek vermem gerekirse, hızlı tempolu, fazla mesaili çalışma saatleri, hafta sonlarının dolayısıyla yoğun ve hareketli geçmesi, uzun süre oturarak çalışma ve stres yükü ile bebekler hiç de normal olmayan bir süreç yaşadıkları için ben dahil etrafımdaki çoğu kadın normal doğum tecrübesini yaşayamadık. Gerçekten mümkün olsa acısına katlanarak denemeyi göze almıştım, fakat kısmet kelimesi burada devreye girdi ve benim için gerçekleşmedi.
Doğum işi zaten başlı başına bir stres, bir de buna öncesindeki hengame eklenince işte size çift çekirdekli stres yükü.
Doğumum öncesinde 7.ay kontrolümde doktoruma o malum soruyu sorduğumu çok net hatırlıyorum; "Doğum yöntemine ne zaman karar vereceğiz?". Doktorum biraz şaşkınlıkla, biraz olgunlukla benim sorumu yanıtlamıştı ve her şeyin o an için normal gittiğini, bu durumda zaten tek bir alternatif olduğunu, çoğu kadının vücut yapısının da normal doğuma uygun olmasından dolayı normal doğuma yöneldiğimizi söylemişti. Benim suratımdaki gülümsemeyi belki sonradan kendisi de fark etmiştir. Çoğu jinekologun sezaryene yönlendirdiği bir ortamda ben bu yanıta o kadar çok sevinmiştim ki sanki o an doğum yapmış gibi olmuştum.
Doğum öncesi iznime ayrılmadan önce herkes bana malum soruyu sormuştu; doğumu nasıl yapacağımı. Kendimi garantiye almak adına yanıtım çok netti: belli değil. Normal olacağını iddia edenler, zaten bu durumda kesin sezaryen olacağını söyleyenler olmuştu. Çok fazla kafamı bulandırmak istemesem de etkilenmiştim...
Gel zaman git zaman haftalar birbirini kovalarken benim için normal doğum olasılığı azalıyor gibiydi. Doktorum her hafta kontrol sonrası hala zaman olduğunu, daha bekleyebileceğimizi, ama ağrı, sancı hissettiğim anda mutlaka kendisini aramamı söylüyordu. Her gece yatağa yattığımda sanki sancılarla uyanıp gece yarısı hastaneye koşacakmışız gibi geliyordu. Eşim mışıl mışıl uyurken, ben karnımın büyüklüğünden, doğum heyecanından ve biraz da korkudan uyuyamıyordum. Günler geçtikçe sanki bebek hep karnımda kalacakmış, hiç doğmayacakmış gibi hissediyordum. O kadar çok merak ediyordum ki, bir an evvel doğsun, haftası dolmadan gelsin diye hayaller kuruyordum.
Dünya'ya gelen herkesin bir sebebi ve zamanı olduğuna göre kızımın da saati önceden belliydi, yalnız ben bilmiyordum tabii bunu. 41.haftanın bitiminde beklemekten bitmiş olan ben, her şeyi göze alarak hastanenin yolunu tutmuş ve bağlandığım NST cihazının bu sefer biraz inişli çıkışlı bir sayfa çıktısı sağlaması için dua ediyordum; çünkü, ne zaman bağlansam Yoncacık uyuyor oluyordu, bende de ne bir kasılma ne bir sancı...
NST ve ultrason cihazlarıyla ahbap olmak canımı sıksa da bitecek ümidiyle katlanıyordum. En son ultrason kontrolünde doktorum bebeğin başının büyük olduğunu, normal doğum konusunda biraz şüpheli olduğunu söylediği anda sanki başımdan aşağı kaynar sular inmişti. Ben hep kendimi normal doğuma hazırlamışım meğer. Sezaryen olsa bebek doğmayacak sanki... Yine de deneyebiliriz diye karar verip Pazartesi günümü indüksiyon ve NST ile kanka olarak geçirdikten sonra ertesi gün güle oynaya sezaryen doğum yolunu tuttum.
Neredeyse 1/10 ağırlığında bir sancı yaşayan ben, normal doğumun da azıcık tadına baktım diyebilirim. Eğer 1/10 buysa 10/10 ne demekti kim bilir.
Sezaryen doğumum hiç korktuğum gibi gerçekleşmedi. Epidural sezaryen ile doğuma şahit oldum ve bebeğimin ağlama sesini duydum. Bunlar kesinlikle çok özeldi. Zaten doğum sonrası artık ben ben olmadığım için düşündüğüm son şey çektiğim ağrılar veya uyuşuk olan bedenimdi.
Sezaryen doğumun iyileşme süreci normal doğumdan daha uzun gerçekleştiği kanıtlanabilir bir gerçek, anne için daha zor olan bu yöntem bebek için sağlıklı ve kolay.
Bu vesileyle hamilelere kolay doğumlar, bebeklere sağlık diliyorum. Normal doğum gerçekleştirmiş anneleri gönülden tebrik ediyor, sezaryenle doğum yapmak zorunda kalanlara da biz de zoru başardık demek istiyorum.
Hiç yorum yok